Abdullah Nihat Yılmaz / Önce Çanakkale Direnişimiz

Oysa her kent böyle Çanakkale gibi mi? Her kent savaşı mı çağrıştırıyor? Mesela Londra çağrıştırıyor mu herhangi bir savaşı?.. Sivas, Muğla, Tiflis, Rabat, Moskova, Paris, Miami,Lusaka, Santa Cruz, Los Angelos, Pekin, Elazığ, Giresun, vb … hemen aklımıza “savaş”ı mı getiriyor, “savaşı” mı çağrıştırıyorlar?

O zaman  az önce sözünü ettiğimiz o “muhkem bağlar” ın neler olabileceğini soruşturmamız  gerekecek: Ne idiler?, ne oldular?

Önce tarih baba adına konuştuğunu söyleyen o malum kişiye  soralım bu bizim meseleyi, bakalım ne diyecek!

Sorumuz şu:

  • “Çanakkale Savaşı nedir?

Aldığımız yanıt ise, aynen şöyle:

  •   “Çanakkale Savaşı, Birinci Dünya Saşaşı sırasında 1915/16 yılları arasında Gelibolu

Yarımadasında Osmanlı Devleti ile ıTıLAF devletleri arasında DENıZ ve KARA

muherebeleridir. ıTıLAF Devleri’nce Osmanlı Devletinin başkenti konumundaki

ıstanbul’u alarak boğazların kontrolünü ele geçirmek, Rusya’yla güvenli bir tarım ve

askeri  ticaret yolu açmak, Alman müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak

İTTİFAK Devletlerini zayıflatmak amacı ile açılan cephedir.”

Gerçek mi bu yanıtı? Evet, gerçek!  Peki doğru mu????….  Bu sefer işler çatallaşacak tabitıyla! Hem, nasıl doğru olacak ki? Yani haktan hukuktan yana, insandan, insanlıktan yana olan, hatta olabilicek olan herhangi bir yönü mü var ki doğru olsun?…   Sen kalk adın “ıtilaf devletleri” değil de, ne olursan ol, topraklarımı işgal, hatta ilhak etmeğe giriş, ülkemin bağımsızlığına, halkımın valığına, malına, mülküne ve geleceğine el koy, keyfine uygun sömürü soygun sistemini yerleştir ve de paşa paşa keyfini sürdür!  Elbet, Ülkem bağımlı, halkım köle olmuş, sana ne umur!  Peki reva mı bu zulüm? Yani altta kalanı kurtlar yesin, öyle mi?

Yok böyle bir şey…Olamaz, olmamalı ve de kabul edilemez, etmemeliyiz de…  Çünkü tek sözcükle: Baştan sona  zorbalıktır, haksızlıktır bu türden girişimler.

Ve temel görev, elbet bu haksızlığa karşı savaşmak olacaktır ve de olmaktadır mecburen. ınsanca yaşamak  için…Yani halkları sömürü ve soygundan korumak ve de insanlığı sömürücü düzenlerden bütünüyle kurtarmak, sömürüsüz savaşsız bir dünya düzenini kurmak için…

Demek ki, ortalama bir “savaş” olmaz, yoktur da. Ya HAKLIDIR, ya da HAKSIZDIR, savaşlar…Ve işte başta sözünü ettiğimiz “Direniş”in ve “Kurtuluş Savaşı” mızın da özü de bu alandadır: HAKLIYDI ve HALEN DE HAKLIDIR…Ta ki. Sonsuza dek…

Ancak görüldüğü ve yaşandığı gibi çağımızda haksız savaşların sonu henüz gelmiş değildir.  Çünkü bu haksız saldırganlığın tek kaynağı olan kapitalizm – ağır yaralı da olsa – henüz ayaktadır. Yani kapitalizm, yani sermayenin ulusal ve uluslararası düzeni, kendi  varlık şartı olan sömürüyü, insanların ezici çoğunluğunu işsiz, aç, açık, çıplak ve perişan edip ölüme terkederek, sürdürüyor. Üstelik, 1870’lerden başlayarak büyüye, genişleye, tekelleşe 1900’lu yılların başında “tekelci kapitalizm”e, ya da  diğer yaygın adıyla emperyalizme, yani bir üst ve son aşamasına da ulaşmıştır. Bu, beş hortumlu bir canavar demektir.  Ya da, Mehmet Akif Ersoy’un tanımladığı, “Tek dişi kalmış canavar!”

( Bu arada,Dünyada emperyalist saldırganlara karşı ilk kurtuluş savaşını başlatıp ulusal kurtuluşunu sağlayan  bağımsız ulusun Türkiye olduğunu hiç ama hiç unutmayalım.)

İşte, dünyanın bu durumu ile kapitalizmin gelişmesini, 1917 Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği devriminin fiili öncüsü ve halen dünyadaki emekten yana anti-empeyalist devrimlerin de manevi liderlerinden Vladimir ılyiç LENİN, 1916 yılında yayınladığı “Kapitaizmin En Yüksek Aşaması, EMPERYALıZM”  adlı kitabıyla bilimsel planda çözümlemiştir. Ve de diyor ki, kitabının özünün özünde, EMPERYALıZM:

“1. Üretimin yoğunlaşarak tekelleştiği,

1  Banka ve sanayi sermayesinin birleşerek oligarşileştiği,

2  Mamül madde yanında ve ondan da önemli olarak sermaye ihracının başladığı,

3  Dünyanın büyük tekeller arasında paylaşıldığı,

4  Ve, dünyanın emperyalist ülkeler arasında yeniden paylaşılmasının yürürlükte tutulduğu..”

üst planda bir kapitalizmdir. Sömürü ve soygunculuğunun ise ölçüsü mölçüsü, daha doğru bir deyişle, haddi hesabı kalmamıştır.

şimdi bu bilimsel gözle çözümlenmiş durumuyla Çanakkale Savaşı’na yeniden bir bakalım. Çanakkale savaşı, tarih adına konuşan  beyzadenin buyurduğu gibi “…Osmanlı devletinin ıtilaf devletlerine karşı Gelibolu Yarımadasındaki KARA ve DENıZ savaşları…” mıydı? Yoksa, emperyalist ülkelerin dünyayı –özellikle önce Doğuyu, yani Asya’yı ele geçirmek suretiyle- bölüşmek için aralarında giriştikleri bir kapışma mı?

Meselenin aslı şuydu: Emperlist ülkelerden ıngiltere, Fransa ve Rusya “ıTıLAF Devletleri” adı altında birleşmişler, Osmanlıyı da ezip geçmek suretiyle Asya’yı işgal edecekler. Diğer emperyalist grup olan Almanya, Avustuya-Macaristan ımparatorluğu ve ıtalya’dan oluşan ıTTıFAK Devletleri ise, Osmanlı zaten yanlarında, Asya’yı işgal edip bölüşecekler. Ve elbet ıTıLAFçıları da Osmanlı topraklarından geçirmeyeceklerdi.

28 Temmuz 1914’te Avusturya Sırbistan’a saldırınca BıRıNCı DÜNYA SAVAşI başlamış oldu. Bunu 1 Ağustos 1914’te Almanya’nın Rusya’ya  açtığı izledi. Ve bunun da ertesi günü Enver Paşa Almanya ile ıttifakını kurdu. ıngiliz donanma bakanı Churchill’in ise, Çanakkale ve ıstanbul Boğazlarını alıp ardından ıstanbul’u da işgal ederek müttefiki Rusya ile Doğuya yürüyüşünün planı zaten hazırdı.

Ve Almanlara ait Goeben ile Breslau adlı denizaltıların Akdeniz’de ıngilizlerin önünden kaçıp boğazları da geçerek Karadenize ulaşmasıysa yeni ve başka soydan bir olay…Gerçi ilk başta bu denizaltıları Osmanlılar Yavuz ve Midilli adlarıyla satın alarak sahiplenmişlerse de, ardından aynı gemilerin Rusya’ya saldırması, Osmanlıyı savaşa dahlettiği gibi ıngiltere’nin de, kendi emperyalist planı doğrultusunda, Çanakkale’ye yürümesini de tetikledi.

Ve işte sana Çanakkale Savaşı!

(NOT: ancak bu “Çanakkale Savaşımız” girift, çetrefilli ve de uzun olacağı, üstelik şimdi yerimiz de yetmeyeceği için tamamlamayı birkaç gün sonraya bırakıyoruz, özürlerimizle…)

Konumuz ise belli ve açık:

  “ÖNCE ÇANAKKALE DİRENİŞİMıZ

                ARDINDAN KURTULUŞ SAVAŞIMIZ

                VE DE HOşGELDıN BAğIMSIZ CUMHURıYETıMıZ”

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *