OY UĞRUNA..! / 16.04.2014

Dursun ATILGAN / 
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
 Genel Başkanı

Her 17 Nisan’a yaklaşırken Eğitim-Öğretim konusunu daha çok düşünürüm. Düşündükçe de içim kan ağlar…

Köy Enstitüleri, 17 Nisan 1940 ta, Atatürk Türkiyesi‘nde Türk köylüsündeki cevheri ortaya çıkarmak ve kişilikli bir eğitim-öğretim vermek  için, ülkemize özgü bir sisteminin uygulandığı okullardı. Meyveleri alınmaya başlandığı bir sırada, zamanın siyasal iktidarı tarafından kapatıldı bu okullar.

Türk köylüsünün elinden aydınlanma olanaklarını alan bu düşünce yapısının ne kadar ilkel, ne kadar bağnaz ve hatta ne kadar canavarca olduğu gerçeğini, her geçen gün biraz daha hissettikçe, 17 Nisan güneşini batıranları nefretle anarım…

Bakınız, köylü çocuklarının kendi köylerinin bulunduğu bölgelerde eğitim görmesi ve orada hizmet vermesi için açılmış olan bu enstitülerden birisinde müdürlük yapmış olan rahmetli ısmail Safa Güner ne diyor:

Devamı için: „…Köyden gelen köylü çocukları çok içlidirler. Onurlarına çok bağlıdırlar. Alaya tahammülleri yoktur. Ana, babalarına, evlerine, köylerine bağlıdırlar. Bunda o kadar tabiidirler ki… Daima tenha köşelere çekilirler. Kimsenin görmeyeceği yerlerde kendilerini belki de göz yaşlarıyla avuturlar. Dertlerini başkalarına açmazlar. Onlar acılarını kendi içlerinde sürdürmeyi daha doğru bulurlar. ıçlerinde cevherler saklıdır. Bu kutuları kırmadan açabilmek, o cevherleri ele geçirebilmek bir öğretmen için başarının anahtarıdır. Enstitülere ısınamayıp geri dönmeyi kafalarına koyarlarsa, onları alıkoymak güçtür. Bir kere de ısınırlarsa, ayırmak çok çetin ve acı olur…“[1]

Evet nasıl olmuşsa olmuş, Köy Enstitüleri miting meydanlarında -oy uğruna- propaganda malzemesi yapılmış ve Türkiye’de demokrasinin başlangıçtaki ilk sınavında, ülkemizin bel kemiği olan ve nüfusun o zamanlara göre %80 kadarını oluşturan köylü kesimine karşı, darbe gerçekleştirilmiş ve ülkemizde demokrasi daha doğarken büyük yara almıştır.

Hâlbuki , Türkiye’de 21 Bölgede 21 Köy Enstitüsü ile bir eğitim meşalesi yakılmış ve böylece yüzyıllardan beri karanlıkta bırakılmış köylerimizin aydınlanması amaçlanmıştı.

Bu meşaleyi söndürmedeki entrikacılık becerilerini ortaya koyanları saygıyla anmak mümkün müdür? Köylüden oy toplayarak yine köylüye düşmanlık yapana saygı duyulabilir mi?

20.Yüzyılın Yüzakı ve 21. Yüzyılın öncüsü, Büyük Önderimiz ATATÜRK köylümüz için 1925 yılında bakınız ne demiştir:

„Türkiye’nin hakiki sahibi ve efendisi, hakiki üretici köylüdür . Yediyüzyıldan beri dünyanın dört köşesine göndererek kanlarını akıttığımız, kemiklerini yabancı topraklarda bıraktığımız ve yedi yüzyıldan beri emeklerini ellerinden alıp gereksiz yere harcadığımız ve buna karşın sürekli hor görüp aşağıladığımız ve bunca fedakârlıklarına ve iyiliklerine karşı, nankörlük, küstahlık ve baskıyla uşak derecesine indirmek istediğimiz bu asil sahibin huzurunda, bugün saygıyla hakiki vaziyetimizi alalım.“

 

Atatürk, bu mükemmel saptamasıyla, köylümüzü aynı zamanda bilginin de efendisi yapmak istiyordu.

ışte Büyük Atatürk’ün bu potansiyel enerjiyi, eğitim ve öğretim alanında da harekete geçirme amacını anlayan ve köylünün huzurunda hakiki vaziyetini saygıyla almak isteyen Atatürkçü aydınlanmacılar, ne yazıkki, olmadık gerekçelerle suçlanmışlar, ve bu aydınlanma yuvaları kapatılarak, yine köylümüzün çocuklarına da -ana ve babalarına yapıldığı gibi- büyük  haksızlık yapılmıştır.

Eğer Köy enstitüleri politika canavarının pençesine verilip, doğarken öldürülmeselerdi, Türkiyemiz, yüzde yüzü bilimin ve uygarlığın ışığından yararlanan okur yazarlarla dolacak ve çehresi olağanüstü güzellikte değişmiş olacaktı.

Dolayısıyla, ne bugünkü bölücü terör; ne süper bağnazlık ve din maskeli uyutma siyaseti beslenme olanağı bulacaktı ne de çağdaşlık ve uygarlık doğrultusunda dönmekte olan çark, cahiliye devrine doğru döndürülme olanağını ve gücünü bulacaktı…

Türk köylüsü, hem emeğine ve hizmetine saygı duyulmasını hem de bilginin de efendisi olmasını isteyen emsalsiz Atası Mustafa Kemal Atatürk’ün  huzurunda saygıyla eğilmek ve O’nun kendisine biçtiği değerlere sahip çıkmak konusunda, duyarlılığını ve değerbilirliğini ortaya koymalıdır ve koyacaktır kanısındayım…

Dursun ATILGAN

Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı

[1] Nihat Aksoy; Bilim ve Sanat; Nisan 1983; sayı 28

***********

Türkiye’nin Köy Enstitüleri gerçeği

O oğullar, o kızlar… (video) –Canerhan Tipi

 

https://vimeo.com/91948614

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *